İlgili Makaleler
Türkiye'de Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2019-2020 istatistiklerine göre tüm okullarda okul öncesi, ilk ve ortaokul düzeyinde öğrenci sayısı 18 milyon civarında. Bu öğrencilerin çoğu şu anda uzaktan eğitim almaktadır. E-eğitime yapılan yatırım ve uzayan salgın dönem, çevrimiçi eğitimi kalıcı hale getirebilir mi?
Eğitim teknolojilerine yapılan yatırımın mali miktarındaki artış dikkat çekicidir:“Tüm bu yatırımlar Covid 19 salgını sonrasında bir kenara atılmayacağına göre eğitim fiilen kalıcı olacak mı? Soruyu getiriyor.
Serap TORUN
Eğitime büyük önem veren Avrupa ülkeleri için bu durum şimdilik pek olası görünmüyor. Aynı şekilde ülkemize de uygun bir model olmayabilir. Yine de büyük resme bakmaya değer. Eğitimi sanal ortama taşımaya çalışan dünyaca ünlü birçok üniversite var. Harvard dahil pek çok üniversite e-eğitim ve e-sertifika kursları kullanıyor. Ayrıca 5G ile hızlanacak internetin ardından 3 boyutlu sanal sınıfların da devreye girmesi bekleniyor. Ayrıca, öğrencilerin hangi ülkede olurlarsa olsunlar, özel donanım ve yazılımlarla gözlük takabilecekleri ve dünyanın diğer ucundaki derslere katılabilecekleri günler olacaktır.
Ayrıca, okulun sadece eğitimde değil, birçok farklı sosyal konuda da aktif olduğu bilinmektedir. Öğrenci duysun ya da duymasın, ailesinden şiddet görüyor mu, mutlu mu, öfkeli mi vb. Örgün eğitim koşullarında pek çok sorunun ortaya çıktığını duyduk. Bunlara dijital imkânsızlıklar nedeniyle eğitime ulaşamayan öğrenciler de eklendiğinde UNICEF ve benzeri kuruluşların "Okula gitmeyen ve eğitime katılamayan çocuklara ulaşmalıyız, bu dönem gelecekleri için büyük bir kayıp ". Bu kadar büyük yatırımların salgından sonra bir kenara atılması pek olası olmasa da, devletlerin en azından şimdilik örgün eğitimi terk etmesi pek olası değil. Belki de uygulanacak karma bir model, insanların dijitale geçişte yaşayacağı olumsuzlukları zamana yayarak azaltabilir ve örgün eğitimi pekiştirmek için e-eğitim sistemleri kullanılabilir. Süreci doğru yönetebilmek için sadece teknolojideki gelişmelere bakmakla kalmayıp aynı zamanda beynin nasıl çalıştığına ve öğrencilerin nasıl öğrendiğine de bakmamız ve doğal geçişi sağlayacak sistemler oluşturmamız gerekiyor.
Okul çağındaki çocukların birlikte olmasının, sosyalleşmesinin ve derse fiziksel olarak katılmasının önemli olduğu bilinmektedir. Birçok araştırma, doktor ve eğitimci aynı fikirde. Öte yandan, tersini savunan "Evde Eğitim" gibi modelleri savunan gruplar da görüyoruz. Evde eğitim özellikle ABD'de popülerdir. Bu eğitim türü, çocuğun okula kayıtlı olarak okumadığı bir yöntem olduğu için uzaktan eğitim ile karıştırılmamalıdır. Bu yöntemin savunucuları, çocuklara bilgi sağlamaktan ziyade bilgiye nasıl erişeceklerini öğretmenin daha faydalı olduğunu savunuyorlar. Ayrıca, kişiselleştirilmiş eğitimin önemi hakkında konuşan, ancak bunu kalabalık sınıflarda sağlayamayan eğitimcilere de karşı çıkıyorlar. Covid 19 salgını nedeniyle zorunlu olarak uygulanan uzaktan eğitim modeli sadece bu gruplar değil birçok aile tarafından da beğeniliyor gibi görünüyor. ABD'de yakın zamanda yapılan bir araştırma, evde eğitim ve uzaktan eğitim modelini benimseyenlerin oranının iki kat daha yüksek olduğunu gösteriyor. On yıl önce Kuzey Teksas Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma, öğrencilerin bilgi okuryazarlığı becerilerini örgün, çevrimiçi ve harmanlanmış sınıflar arasında karşılaştırdı. Araştırmacılar, üç sınıf türü arasında kaydedilen sonuçlarda hiçbir fark olmadığını buldular. Bunun nedeni, üç dersinde aynı materyalleri ve pedagojik yaklaşımı kullanması olarak açıklandı. Bununla birlikte, bu yönde yapılmış az sayıda çalışmaya rağmen, örgün eğitimin faydalarına odaklanan birçok çalışma bulunmaktadır.
Uzaktan eğitim kalıcı mı?
